Komünist Birlik HaftalıkKomünist Birlik Haftalık 20-26 Ekim 2025

Ekim 27, 202533 min

ABD Venezuela’dan Defol!

Son iki aydır ABD ordusu Karayip Denizi’nde olağanüstü bir askeri yığınak oluşturuyor. Bölgeye gönderilen savaş gemileri, bombardıman uçakları, savaş jetleri, deniz piyadeleri, insansız hava araçları bulunuyor. Venezuela’ya yönelik yeni askeri saldırı tehdidi, sadece askeri güç gösterileri değil, emperyalizmin bölgede yeniden güç dengelerini belirleme çabasının ilk adımları.

ABD, iki yüzyıldır Latin Amerika’yı kendi nüfuz alanı olarak görmüş ve bu süre zarfında bölge ülkelerine karşı sayısız işgal, müdahale ile dolaylı veya doğrudan askerî saldırı düzenlemiştir. Bununla da yetinmeyen ABD, anti-demokratik ve kendisine bağlı diktatörlükleri iktidara taşımak için çeşitli komplolar tertiplemiş, aynı zamanda birçok ülkeye yasadışı ekonomik ambargolar ve ablukalar uygulamıştır. Bu politikaların en çarpıcı örneği ise, Küba halkını hedef alan ve hâlen sürdürülen ekonomik ablukadır.

Emperyalizm nasıl “İnsan hakları ve demokrasinin savunulması” gibi söylemler ile Ortadoğu’yu kan gölüne çevirdi ise bugün “uyuşturucu ile mücadele” adı altında Venezuela’yı ve Latin Amerika’yı kan gölüne çevirmek istemektedir.

Emperyalizmin askeri tehditleri, ekonomik yaptırımları karşısında Venezuela halkının yanındayız.

TELE1 ve Merdan Yanardağ Yalnız Değildir!

AKP iktidarının yargıyı siyasi operasyon aracı olarak kullanması yeni değil. Muhalefete ve toplumsal, siyasal alana dair iktidarın müdahalelerinde “yargı sopası” AKP iktidarı açısından önemli bir işleve sahip.

Sindirme, yıpratma ve baskı politikalarının hedefinde ise bugün TELE1 bulunuyor. Geçtiğimiz günlerde Merdan Yanardağ evi basılarak gözaltına alındı, evinde ve ofisinde polis araması gerçekleşti. Bununla birlikte TELE1’e kayyum atandı.

Tüm bu adımlar ise İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan “Casusluk” dosyası sonrasında gerçekleşti. Merdan Yanardağ, seçimlere müdahale ettiği, başka devletlerin istihbarat ekipleriyle koordineli çalıştığı iddiasıyla gözaltına alındı. Savcılık tarafından yürütülen “Casusluk” dosyası ise Ekrem Imamoğlu’nun yabancı istihbarat ekipleriyle birlikte seçimlere müdahalede bulunduğunu ve para akışı gibi iddiaları kapsıyor.

AKP iktidarının yerel seçimler sonrasındaki kayyum politikası ve muhalefete yönelik kumpas dosyaları ile yürüttüğü sistematik saldırı bugün de devam ediyor. Her fırsatta “milli irade”, “sandık iradesi” diyerek yolsuzluklarına meşruiyet yaratmaya çalışan AKP iktidarı konu muhalefet olunca ise “gayr-i millilik” arayışına girişiyor.

Düzen partilerinin emekçi halkın çıkarını düşünmediğini biliyoruz. NATO’culuk, sermaye düzeninin kutsanması, gericiliğin meşrulaştırılması hepsinin ortak noktası. Fakat yıllardır yurtsever kimliğiyle mücadele eden gazeteci, yazar Merdan Yanardağ’ın bu kumpas dosyalarıyla teslim alınmaya çalışılması ise nafiledir.

AKP iktidarının hukuku kendi çıkarları için kullanmasının önüne geçilmesi için güçlü bir karşı koyuş gerekiyor. İktidarın adımlarını meşrulaştırmayacak bir mücadele hattı ise yalnızca bu çürümüş düzeni topyekün karşıya alan bir içerikle kendini var edebilir. Adaletin, eşitliğin ve özgürlüğün hüküm sürdüğü bir Türkiye yalnızca emekçilerin, kadınların ve gençlerin örgütlü mücadelesi ile kurulacağını bilerek mücadeleyi yükselteceğiz.

Merdan Yanardağ derhal serbest bırakılmalıdır.
 

İşçilerin Birliği Sermayenin Oyunlarını Bozar!

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası geçtiğimiz günlerde faiz indirimi kararını açıkladı. Politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı yüzde 39,5’e düştü. Gecelik vadede borç verme faiz oranı ise yüzde 42,5 oldu. Uzun süredir faizleri yüksek oranda tutan Merkez Bankası, faizleri düşürmeye karar vermiş gibi gözüküyor. Bu faiz indirimlerinin belirli bir orana kadar devam edeceğini öngörüyoruz. Bu indirimlerin Merkez Bankası açısından gerekçesi olarak enflasyonun yakın dönemde ‘içerisinde riskler barındırsa da’ talep açısından zayıf olması. Yani Merkez Bankası yanılgı payını koruyarak, enflasyonun yakın zamanda düşeceğini ve düşme eğiliminde olduğunu veya en azından yükselmeyeceğini söylüyor.

Faiz indiriminin ekonomi açısından belirli çıktıları ve sonuçları var. Faiz indiriminin gerçekleşmesi sermaye sınıfının borçlanma maliyetini düşürecek ve daha kolay krediye, borca ulaşmasını sağlayacaktır. Böylece sermaye sınıfı daha hızlı ve cüretkar yatırımlar yapabilecek, sermaye birikimi süreçlerini kolaylaştıracaktır. Ayrıca Türkiye gibi bir ülkeyi incelerken yabancı sermayenin ve emperyalizmin yönelimlerinden bağımsız düşünmemiz olanaksız. TCMB’nin faiz indirimine yönelik kararları, FED ile paralel olarak ilerliyor. FED, yani Amerikan Merkez Bankası da faiz indirimlerine devam etmekte. Bunun sonucu olarak TL üzerindeki baskı artabilir, yabancı sermayenin hareketi yüksek faize sahip ülkelere kayabilir. Bu da döviz kurunun yükselmesini tetikleyebilir.

TCMB’nin bahsettiği riskler, işçi sınıfı açısından yakıcı şekilde hissedilen yoksullaşma ve alım gücünün ciddi şekilde düşmesinin temelini oluşturuyor. Enflasyonun düşme eğilimine girdiği tespitine rağmen, bu işçi sınıfı tarafında hissedilmiyor. Barınma, gıda, giyecek, yakacak vs gibi en temel harcamalar hala işçi sınıfı için çok yüksek seviyelerde ve her geçen ay daha da zamlanmakta. Ayrıca Türkiye gibi dışa bağımlılığı ve ithalatı yüksek bir ülke de döviz kurunun yükselmesi işçi sınıfı için satın alma gücünün yine düşmesine ve daha fazla yoksullaşmasına sebep olacaktır. En nihayetinde ise TCMB politikalarını belirlerken işçi sınıfının daha fazla yoksullaşması ve sermaye sınıfının daha fazla zenginleşmesi perspektifinden belirliyor. Sermaye sınıfı ilerleyen dönemlerde kolay manevralar yapabilecek araçlara sahip olacağını söyleyebiliriz. Daha fazla borçlanma, daha fazla sermaye birikimi, daha fazla kâr önümüzdeki dönem sermaye sınıfının ana başlıkları olacak. İşçi sınıfının ise ücret kaybı, geçim sıkıntısı ve istihdam sorunu gündeminde olmaya devam edecek. TCMB bağımsız bir kurum olarak görülse bile sermaye sınıfının amiral gemilerinden biri olma özelliğine sahip.

Merkez Bankası’nın şuan ve yakın dönemde yapacağı hamleler işçi sınıfına yönelik yeni, acımasız ve topyekün bir saldırının habercisi. Merkez Bankası ile birlikte devletin de atacağı adımlar işçi sınıfını yoksullaştırmaya, daha da dağıtmaya ve elinde kalan bir avuç kazanımı da yutmaya yönelik adımlar olarak okuyabiliriz. Ekonomik kriz, bir anomali veya uygulanan yanlış politikaların bir sonucu değil. Kapitalizmin yapısal olan sorunu ve adım adım uygulanan servet transferinin bir sonucudur. Sermaye sınıfının, işçi sınıfına dönük saldırısı ancak işçi sınıfının örgütlü duruşu ve politik mücadelesi ile püskürtülebilir.

Holdinglerin Değil, Emeğin Cumhuriyeti İçin Bir Adım İleri Çıkalım!
 

Cumhuriyet’in 102. yılı kutlamaları, İzmir iş dünyasının önde gelen isimlerinden Merve ve Lucien Arkas’ın katıldığı bir geceyle başladı. Montiano’da düzenlenen Cumhuriyet Bayramı Balosu, tam bir görsel “zarafet şöleni” niteliğinde geçti.

Cumhuriyet’in ruhunun burjuvazide nasıl karşılık bulduğunu, ne anlama geldiğini haberden ve özellikle haberlerdeki fotoğraflardan anlayabiliyoruz. Görsel zarafet denilen o günlerin “şık” kıyafetleri, masalardaki “şık” örtüleri…

Ekonomik politik olarak cumhuriyet bir burjuva devrimiydi burjuvazinin o günleri bu şekilde anması, bu şekilde özlemesi normaldir.

Cumhuriyet aynı zamanda özgürlüktür; laikliğin, kamuculuğun, bağımsızlığın adıdır. Hakimiyetin, kayıtsız şartsız halkta olmasıdır cumhuriyet. Burjuvazi cumhuriyetinde tüm bunların karşılığı ise sermaye düzeninin egemenliği ve bu düzende emekçinin işçinin sömürülmesi, halkın kaynaklarına el konulması, emperyalizm ile iş birliğidir.

Tarihsel ilerlemeyi temsil eden 1923 cumhuriyeti kuruluşundaki eşitlik anlayışı çabuk terk edilmiş ve bugüne tüm değerlerin kaybedildiği noktaya gelinmiştir.

Cumhuriyet burjuvazinin elinden alınmalıdır. Yoksul halkın kuruluşunda emeği vardır ve bu emek sosyalist cumhuriyette karşılık bulacaktır. Bunun için kan emici, yağmacı, gerici, emperyalizmle iş birliği içinde olan burjuva cumhuriyetine son verilmedir ve cumhuriyet gerçek sahiplerinin elinde yükselmelidir.

Eğitim Sistemi Yap-Boza Döndürülmüştür!

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, 5 Eylül’de Anadolu Ajansı’na verdiği röportajda, bakanlığın önümüzdeki süreçte zorunlu eğitimi kısaltmayı planladığını açıkladı. Bakan Tekin’in sözünü ettiği kamuoyu desteği ülke çapında gerçekleştirilen herhangi bir bilimsel araştırma ya da kamuoyu anketine dayanmıyor.

Şimdiye dek zorunlu eğitimin kısaltılmasını açıkça destekleyen tek isim, AKP’nin sadık destekçisi, muhafazakâr sermaye örgütü MÜSİAD Genel Başkanı Burhan Özdemir oldu. AKP’ye yakın eğitim sendikası Eğitim-Bir-Sen, “Türkiye’de 4+4+4 Zorunlu Eğitim Sistemi’ne Yönelik Saha Araştırması” adlı bir çalışmasında, kamuoyunun, zorunlu eğitim süresini fazla uzun bulduğunu öne sürdü. Memleketi kanser gibi saran tarikat ve cemaatlerin de zorunlu eğitimin kısaltılmasından yana oldukları bilinen bir gerçek.

Zorunlu eğitimin kısaltılması, AKP ve sermaye çevrelerinin iştahını kabartıyor; çünkü bu sayede öğrenciler daha erken yaşta ucuz iş gücü piyasasına sürülebiliyor. Sosyal devlet anlayışını çoktan terk eden Türkiye, yoksul çocuklara nitelik eğitim vaat etmiyor; tam aksine onu eğitim hayatından kopararak yoksulluğun kader olduğu kapitalist düzenin çarkları arasında eziyor.

Peki, halk gerçekten zorunlu eğitimin kısaltılmasını mı talep ediyor? Hayır! Tüm anne babaların, velilerin istediği tek bir şey var: Nitelikli, ücretsiz ve bilimsel bir eğitim. Son yıllarda okullarda ücretsiz öğlen yemekleri verilmesi talebi bile görmezden gelindi. Dahası, birçok okul temizlik ve güvenlik sorunu yaşamaya devam ediyor.

Uzun lafın kısası, Türkiye’de zorunlu eğitim uzun değil; niteliksiz, eşitsiz ve piyasaya teslim edilmiş durumda. Sermayenin ve iktidarın eğitim sistemini bir sektör haline getirmesine karşı, eşit, lâik ve bilimsel bir eğitim mücadelesinin yükseltilmesi gerekiyor. Sürekli iğdiş edilen eğitim ve sınav sistemi yalnızca gençliğin değil ülkemizin bir sorunu olarak görülmeli ve bu duruma geçit verilmemelidir.
 

AKP’nin Rejimi; Çocuk İşçilik, Güvencesizlik, İş Cinayetleri Demektir!

16 yaşındaki Mustafa Eti çalıştığı Marmara Tuğla fabrikasında gece vardiyasında ısınmak için yaktığı tenekenin içine döktüğü tinerin sonucu yandı ve yoğun bakımda verdiği  yaşam  savaşını 10 gün sonunda kaybetti.

Bu bir iş cinayetidir. İSİG verilerine göre bu yıl en az 68 çocuğumuzu iş cinayeti sonucu kaybettik. Maliyetleri düşürmek için yoksulluğa mahkum çocukları ucuz işgücü olarak güvencelerden yoksun şekilde istihdam eden patronlar ağır çalışma koşullarını ayrıca dayatıyorlar. Erken yaşlarda çoğunlukla yaşadıkları yerlerden kopartılan çocuklar geleceklerini etkileyecek sağlık sorunları ile de baş başa kalıyorlar. Okul çağındaki bu çocukların bu şartlarda çalıştırılmasına sorumlu idareler tarafından göz yumuluyor. İktidarın ekonomik politik tercihleri sonucu MESEM gibi projeler ile de ayrıca bu sömürü teşvik ediliyor. İş cinayetleri kader değildir. İş cinayetlerinin sorumlusu sermayedir, onun temsilcisi AKP’dir.

AKP iktidarı piyasacı ve gerici eğitimin sorumlusu olarak bu cinayetlerin ortağıdır. Çocuk işçilik yasaklanmalı ve iş cinayetlerinin sorumlularından hesap sorulmalıdır. Çocuklar eğitime geri dönmeli, eğitim için tüm şartlar oluşturulmalıdır.

Smart Solar ve TPI İşçilerinin Direnişlerini Selamlıyoruz.

Gebze’de bulunan Smart Solar fabrikasında, güneş paneli ve elektrik sistemleri üreten yaklaşık 260 işçi, patronun dayattığı %6’lık sefalet zammına karşı greve çıktı. Birleşik Metal-İş Sendikası üyesi işçiler, aylardır zamsız çalıştıklarını, artan yaşam maliyetleri karşısında ücretlerinin eridiğini belirterek, “Haklarımızı alana kadar mücadeleye devam edeceğiz!” diyerek üretimi durdurdu. Ortalama maaşın 49.000 TL olmasına rağmen patronun yalnızca 3.000 TL’lik artış teklifinde bulunması, işçiler arasında büyük öfke yarattı.

İşçiler, AKP iktidarının Orta Vadeli Programı doğrultusunda emekçilere dayatılan düşük ücret politikasını reddediyor. Sendikalaşma ve grev hakkı önündeki tüm engellere rağmen, insanca bir yaşam ve onurlu çalışma koşulları için geri adım atmayacaklarını ilan ediyorlar.

İzmir’in Menemen ve Sasalı ilçelerinde bulunan TPI Composites fabrikalarında da yükseliyor. ABD merkezli şirketin rüzgâr türbini kanatları üreten tesislerinde çalışan 2.160 Petrol-İş üyesi işçi, toplu sözleşme görüşmelerinin tıkanması üzerine Mayıs ayında greve çıkmıştı. Ancak şirket, grev sürerken üretim tesislerini Dubai merkezli XCS Composites adlı firmaya devrederek binlerce işçiyi işten çıkardı. İşçiler, bu açık gaspa karşı “Haklarımızın gasp edilmesine izin vermeyeceğiz!” sloganlarıyla Alsancak Garı’na yürüdü, kararlılıkla direnişi sürdürdüklerini ilan etti.

Patronlar kârlarını büyütürken, emekçilere sefalet ücretlerini, kölece çalışma koşullarını reva görüyor.Emekçiler, sefalet ücretlerine, işten atmalara ve sendikal hak gasplarına karşı direniyor. İnsanca bir yaşam, eşit, adil bir düzen için mücadele etmekten başka yolumuz yoktur.
 

Sosyalist Liseliler’den Yusuf Tekin’e Yanıt Var.

Düşük Prodüksiyonlu Şovlara Karnımız Tok!

Tarikatlarla, çetelerle protokol imzalıyor; okullarımızı gericilik duvarları ile hapsetmeye çalışıyorsunuz. Eğitimi dinselleştiriyor, bilimi müfredattan çıkarıyorsunuz. Okulların temizlik malzemelerini dahi karşılamıyor, temizliği velilere yaptırıyorsunuz. MESEM eliyle çocuk işçiliği meşrulaştırıyorsunuz! Bu gerçekler tüm çıplaklığıyla ortadayken öğrencileri ve öğretmenlerimizi düşük prodüksiyonlu şovunuza figüran yapamazsınız! Bu karanlığa, bu oyuna teslim olmayacağız.

Bilimin, laikliğin bayrağını taşıyan bizler, Sosyalist Liseliler okullarımızda, sokaklarda sıra arkadaşlarımızla beraber eşit, özgür, aydınlık bir gelecek için mücadeleyi yükselteceğiz!

 

Sosyalist Düşünce Toplulukları Çağırıyor!
 
Üniversiteli gençlik Sosyalist Düşünce Toplulukları panelinde bir araya geliyor!
 
”Kapitalizmin Krizi: Geleceksizlik ve Çıkış Reçetesi” başlığıyla üniversitelilere buluşmalara çağırıyor. Barış Zeren’in katılacağı buluşma, 8 Kasım Cumartesi günü, saat 16.30’da, Bakırköy Hop Sahne’de gerçekleşecek.
 
BKP’den Birlik ve Dayanışma’ya Davet.
 

Birleşik Komünist Parti, tüm emekçileri, kadınları ve gençleri Birlik ve Dayanışma Hareketi’ni büyütmeye çağırıyor.

Bugün yoksulluk, işsizlik, zamlar, hak gaspları ve gericiliğin saldırılarıyla karşı karşıyayız. Bu koşullar altında emekçiler, kadınlar ve gençler ortak sorunlarına birlikte çözüm aramaya mecburdur. Sömürü düzeniyle kavga edenler, direnenler bu karanlık süreçte umudu büyütme gücüne sahiptir.

Bugün yaşanan ekonomik ve toplumsal yıkımı tersine çevirmek, eşitlik, özgürlük ve laiklik için ortak mücadeleyi büyütmek için şimdi örgütlenme zamanıdır. Sermaye sınıfı, kazanılmış haklarımızı parça parça gasp etti. Kamu hizmetlerini piyasalaştırdı. Emekçiler, kadınlar, gençler ve emekliler sömürü düzeninin en ağır yükü taşıyor. Bu gidişi durduracak olan tek güç, işyerinde, mahallende, okulunda ve sokakta yan yana gelen halkın örgütlü gücüdür.

Kasım ayında ülkenin birçok noktasında Birlik ve Dayanışma Hareketi Kuruluş Toplantıları gerçekleşecek. Bulunduğun ilçede, mahallende, işyerinde ve sendikanda Birlik ve Dayanışma Hareketi’ni kurmaya çağırıyoruz.

Birlik ve Dayanışma Hareketi’ne katıl, eşit ve insanca bir yaşam için birlikte yürüyelim.

Komünist Birlik Haftalık 20-26 Ekim 2025